İnsan zihni bir durumu algılarken her zaman aynı yoldan ilerlemez. Bazen çok hızlı karar veririz, bazen de daha yavaş ve dikkatli düşünürüz. Psikolojide bu iki süreci hızlı zihin ve yavaş zihin olarak tarif eden Daniel Kahneman, hızlı zihnin refleks gibi çalıştığını, yavaş zihnin ise daha analitik ve sorgulayıcı olduğunu söylemiştir (Kahneman, Thinking Fast and Slow). Bu fark, sorduğumuz soruların bizi nasıl etkilediğini anlamak açısından çok önemlidir. Çünkü bir sorunun biçimi, beynin hangi düşünce yollarını aktif edeceğini belirler. Yani soru → düşünce akışı → duygu → davranış zinciri birbirine bağlıdır.
Neden Soru Biçimi Bu Kadar Önemli?
Tversky ve Kahneman’ın “çerçeveleme (framing)” çalışmaları, aynı bilginin farklı şekilde sunulduğunda tamamen farklı tepkiler ortaya çıkarabileceğini göstermiştir (Tversky & Kahneman, 1981). Bu sadece karar verme süreçlerinde değil, kişinin kendisiyle konuşmasında da geçerlidir.
Birine “Karşıdan gelen araba değil mi?” diye sorduğunuzda, onların zihni otomatik olarak “araba” kategorisine yönelir.
Oysa aynı kişi “Karşıdan gelen araç neye benziyor?” sorusuyla daha geniş bir arama yapar — otomatik sistem yavaşlar, değerlendirme artar.
Bu durum, kendi zihnimizle konuşurken de aynıdır. Kendimize nasıl soru sorduğumuz, zihnimizin neyi arayıp neyi görmezden geleceğini belirler.
Bu yüzden “Soru sorma biçimi” sadece iletişimde değil;
duygu düzenleme, problem çözme ve bilişsel sağaltımda da belirleyicidir.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), duyguların ve davranışların arkasında çoğu zaman otomatik düşüncelerin yer aldığını söyler (Beck, 1979).
Bu otomatik düşünceler hızlıdır, çoğu zaman sorgulanmaz ve kişinin duygusunu doğrudan etkiler. BDT’nin en güçlü araçlarından biri Sokratik sorgulamadır:
Terapist, danışanın düşüncelerini yavaşlatıp daha gerçekçi değerlendirmesine yardımcı olacak sorular sorar (Padesky, 1993).BDT araştırmaları da bu yaklaşımın etkili olduğunu defalarca göstermiştir (Butler & Beck, meta-analiz, 2006). Bu bilimsel çerçeve bize şu sonucu veriyor: İyi yapılandırılmış sorular, zihni otomatik tepki modundan çıkararak daha sakin, rasyonel ve sağlıklı bir zihinsel işleyişe geçirebilir.
Soru → Arama Ağı → Duygu → Davranış Zinciri
Soru: Zihne verilen komut.
Arama Ağı: Belleğin o soruya göre yaptığı arama.
Duygu: Bulunan bilgiye göre ortaya çıkan his.
Davranış: Duygunun yön verdiği eylem.
Soru: “Neden kimse beni sevmiyor?” Arama Ağı: Zihin sadece reddedildiğimiz anıları tarar. Duygu: Üzüntü, yalnızlık. Davranış: İçine kapanma.
Fakat soru şöyle değiştiğinde:
Soru: “Kendimi şu an neden sevilmiyor gibi hissediyorum?” Arama Ağı: Hem geçmiş hem mevcut koşullar taranır. Duygu: Netleşme, yatışma. Davranış: İletişime açık olma. Sorunun küçük değişimi, zincirin tümünü değiştirir.
Soruların zihinsel süreçleri nasıl yönlendirdiği “framing” araştırmalarıyla kanıtlanmıştır (Tversky & Kahneman, 1981). Sokratik sorgulamanın terapötik değişimi desteklediği çalışmalarda gösterilmiştir (Braun et al., 2015). BDT’nin ve bilişsel yeniden yapılandırmanın etkinliği çok sayıda meta-analizde doğrulanmıştır (Butler & Beck, 2006). Bu nedenle hem teorik hem klinik hem de araştırma yönünden sağlam bir bilimsel temele dayanır.
İnsan zihni, soruların yönlendirdiği bir arama sistemi gibi çalışır. Hangi soruyu sorarsak, beynimiz o yöne doğru arama yapar. Bu yüzden doğru sorular: düşünceleri sakinleştirir, duyguları düzenler, davranışları olumlu yönde değiştirir.
Kaynaklar
• Kahneman D. (2011). Thinking Fast and Slow.
• Tversky & Kahneman (1981). Framing Effect.
• Beck, A.T. (1979). Cognitive Therapy of Depression.
• Padesky, C. (1993). Socratic Questioning.
• Butler & Beck (2006). Meta-analiz: BDT’nin Etkililiği.
• Braun et al. (2015). Sokratik sorgulamanın seans içi etkisi.






