Beynin enerji tasarrufu ilkesi doğrultusunda kolay olanı tercih ettiği, geçmiş deneyimlere dayalı otomatikleşmiş davranışları tekrar etme eğiliminde olduğu ve davranışların ardında yer alan gerekçelendirme mekanizmalarının değişimin temel unsuru olduğu belirtilebilinir. Deneyimin nötr bir olgu olduğu, bireyin onu iyi ya da kötü olarak anlamlandırmasının bilişsel çerçeveyle belirlendiği savunusuyla; bilişsel davranışçı kuram, deneyimsel öğrenme ve nöropsikoloji temelli yaklaşımla ele almak kaçınılmazdır.

İnsan beyni, evrimsel süreç içerisinde karmaşık bir yapı kazanmış, ancak bu karmaşıklık içerisinde belirli ekonomik ve işlevsel ilkelere göre çalışmaya devam etmiştir. Bu ilkelerden biri, beynin enerji tasarrufuna yönelik eğilimidir. Nörobilimsel bulgular, beynin düşük enerji tüketimiyle çalışan yolları, yani alışkanlık temelli ve otomatik süreçleri tercih ettiğini göstermektedir (Kahneman, 2011). Bu bağlamda, bireyin öğrenme biçimleri, deneyimleri ve davranış kalıpları belirli nörolojik ve psikolojik dinamikler çerçevesinde şekillenmektedir.

1. Beynin Kolay Olanı Tercih Etme EğilimiBeyin, vücuttaki toplam enerji tüketiminin yaklaşık %20’sini gerçekleştirir; bu nedenle verimli çalışmak zorundadır (Raichle & Gusnard, 2002). Enerji tasarrufu amacıyla, daha önce öğrenilmiş ve otomatikleşmiş davranış kalıpları tercih edilir. Bu durum, bilişsel psikolojide “otomatik düşünme sistemleri” olarak tanımlanır (Kahneman, 2011). Sistem 1 olarak adlandırılan bu yapı, hızlı, çaba gerektirmeyen ve çoğunlukla bilinçdışı süreçlerle işler.Beyin, yeni bir durumla karşılaştığında, geçmişte yaşanmış benzer olaylarla eşleştirme yaparak, en az çaba gerektiren çözüm yolunu seçer. Bu, hem zamandan hem de enerjiden tasarruf sağlar. Ancak bu kolaycılık, aynı zamanda bilişsel yanlılıklara ve hatalı karar verme süreçlerine de zemin hazırlayabilir (Tversky & Kahneman, 1974).2. Deneyim ve Bilgi Arasındaki EtkileşimBilgi edinimi yalnızca teorik içeriklerle değil, aynı zamanda yaşantıya dayalı öğrenme yoluyla da gerçekleşir. David A. Kolb’un deneyimsel öğrenme kuramı, bireylerin bilgiyi yalnızca almakla kalmadıklarını, onu deneyimleyerek yapılandırdıklarını öne sürer (Kolb, 1984).

Buna göre, bireyin bilgi edinimi dört aşamadan geçer: somut yaşantı, yansıtıcı gözlem, soyut kavramsallaştırma ve etkin deney.Teknik bilgi (deklaratif bilgi), genellikle kitaplar, dersler ve sunumlar yoluyla aktarılır. Ancak bu tür bilgi, deneyimsel olarak yaşanmadıkça uzun süreli belleğe geçmeyebilir. Buna karşın, deneyimsel bilgi (prosedürel bilgi) uygulamalı öğrenme ile oluşur ve beyin tarafından daha kalıcı olarak kodlanır (Anderson, 1982). Özellikle duygusal olarak yüklü deneyimler, amigdala ve hipokampus etkileşimiyle uzun süreli bellekte güçlü izler bırakır (LeDoux, 1996).Beyin, bir deneyimi “iyi” ya da “kötü” olarak otomatik biçimde etiketlemez. Deneyim, bir olayın yaşanmasına dair duyusal, duygusal ve bilişsel kodların bir bütünüdür. Bu kodlama sırasında duygusal valans (pozitif ya da negatif) eklense bile, deneyimin nasıl anlamlandırıldığı bireyin bilişsel çerçevesiyle ilişkilidir (Lazarus & Folkman, 1984). Aynı deneyim, bir birey için travmatik olabilirken, başka biri için gelişimsel bir fırsat sunabilir. Bu nedenle, bir deneyimin kişisel anlamı, bireyin ön inançları, geçmiş yaşantıları ve olaylara yüklediği anlamlarla şekillenir. Bu çerçevede, deneyimler ne iyidir ne de kötüdür; yalnızca deneyimdir. Bu bakış açısı, bireyin öğrenme kapasitesini genişletir ve olaylara daha yapıcı yaklaşmasını sağlar.3. Davranışların Gerekçelendirilmesi ve Değişim DinamikleriNöropsikoloji alanında yapılan araştırmalar, beynin tutarlı bir davranış sistemine ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Michael Gazzaniga (2011), insan beyninin “içsel anlatıcı”sı sayesinde davranışlarını anlamlı bir hikâye haline getirdiğini savunur. Bu anlatı, bireyin kimlik algısı, tutumları ve davranışlarını gerekçelendirme biçimidir. Birey, tüm eylemlerini bir neden-sonuç zincirine bağlama eğilimindedir. Bu gerekçeler, genellikle öğrenilmiş inançlardan ve geçmiş deneyimlerden türetilir.Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bireyin işlevsiz düşüncelerini değiştirdiğinde davranışlarının da değişeceğini savunur (Beck, 2011). Aynı şekilde, bireyin geçmiş deneyimlerinden türettiği gerekçeler değiştirildiğinde, davranış kalıplarında da dönüşüm gözlemlenir. Bu süreçte bilgi, değişimin anahtarıdır. Birey, yeni teknik bilgileri içselleştirdiğinde ve bunları deneyimsel olarak yaşadığında, eski gerekçeler yerini yeni işlevsel gerekçelere bırakır.Ancak bu dönüşüm hemen gerçekleşmez. Beyin, önceki gerekçelere bağlı nöral ağları kuvvetli biçimde örmüştür. Bu nedenle, yeni gerekçelerin güçlü, tutarlı ve tekrar edilerek pekiştirilmiş olması gerekir. Yeni bilgi, yeterince anlamlı ve yaşantıyla desteklenmişse, eski kalıplar yerini yenilerine bırakabilir.SonuçBeyin, öğrenme ve davranış süreçlerinde çeşitli eğilimlere sahiptir. Enerji tasarrufu ilkesi doğrultusunda kolay olanı tercih eder, geçmiş deneyimlerle hareket eder ve davranışlarını gerekçelendirme ihtiyacı hisseder. Bu doğal eğilimler, bireyin gelişimini hem destekleyen hem de sınırlandırabilen unsurlar olabilir.Birey, deneyimleri değerlendirme biçimini değiştirdiğinde ve gerekçelerini yeniden yapılandırdığında, hem davranışsal hem de düşünsel düzeyde dönüşüm yaşayabilir. Bu süreçte teknik bilgi ile deneyim arasındaki ilişki belirleyici rol oynar. Bilgi, deneyimle bütünleştiğinde öğrenme kalıcı hale gelir ve bireyin yaşam kalitesi artar.Bilişsel gelişim ve davranış değişimi hedefleniyorsa, bireylerin teknik bilgiye erişimi kadar bu bilgileri deneyimleyecekleri ortamların da oluşturulması gereklidir. Eğitim sistemleri, psikoterapi uygulamaları ve kişisel gelişim programları, bu entegrasyonu sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.